Yerli ve Milli Kömür Masalı
Enerji tartışmalarında özellikle kömür santrallarının kurulması gerektiğini savunanlar sıklıkla kömürün yerli ve enerji bağımsızlığı için önemli bir kaynak olduğu iddiasında bulunuyorlar. Ancak mevcut kömürlü santrallarla ilgili basit istatistikler bile bu iddianın gerçek dışı olduğunu gözler önüne seriyor.
Türkiye, enerjide dışa bağımlı ve bu durum Türkiye ekonomisinde cari açığın önemli bir bölümü. KPMG’nin yayımladığı enerji sektör raporunda da ortaya konulduğu gibi dışa bağımlılık oranı oldukça yüksek olan elektrik piyasası ülke ekonomisi için önemli riskleri beraberinde getiriyor.
Makina Mühendisleri Odası’nın (MMO) yayımladığı son raporuna göre, Türkiye’nin toplam enerji arzında dışa bağımlılığı, 1990’da %52 iken, 2000 yılında %67, 2010’da %70 ve 2015 yılında %76 ya kadar yükseldi.
Türkiye’de ithal kömürle çalışan santralların kurulu gücü 9 GW ile ülkedeki toplam kömür kurulu gücünün %45’ine karşılık geliyor. Türkiye’nin brüt elektrik üretimi 2021 yılında bir önceki yıla göre %8 oranında arttı. TEİAŞ’ın verilerine göre 2021 yılında üretilen 330 milyar kilovatsaati elektriğin %32,71’si gaz, %31,43’ü ise kömürlü termik santrallardan sağlandı. Böylece elektrik üretiminde fosil yakıtla (petrol, kömür ve doğal gaz) çalışan santralların payı %64’ün üzerine çıktı. 2020 yılında bu oran %58’di.
Gazın neredeyse tamamı, kömürünün ise %90’dan fazlası ithal ediliyor.
İthal ve yerli kömür tartışmalarında çarpıcı olan bir nokta da yatırımlar: 2006’da sadece 2 GW olan ithal kömürlü santral sayısı, 14 yılda 4.5 kat arttı ve 9GW seviyesine ulaştı. Bu süreçte yerli kömür ise 8 GW’tan 10GW’a çıktı.
İthal kömürün büyük çoğunluğunun elektrik üretiminde kullanıldığı göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin dışa bağımlılığın yarattığı cari açık ve ortaya koyduğu ekonomik risklerin azımsanmayacak seviyede olduğu açık.
Enerji arzında bağımsız kaynaklar olan güneş ve rüzgar ile yerli üretim kapasitesi artırılabilir.
“Linyit Yanmaz, Yakar!”
“Var olan tüm kömürü yine de kullanmalıyız” argümanını savunmak da zor çünkü Türkiye kömür rezervleri açısından zengin bir ülke değil. Küresel kömür rezervinin %90’ını elinde bulunduran dokuz ülke arasında yer almayan Türkiye, toplam linyit rezervinin %3,2’sine ev sahipliği yapıyor ve toplam kömür rezervinin %93’ü linyitten oluşuyor.
Bununla birlikte Türkiye Kömür İşletmeleri’ne (TKİ) göre, Türkiye’deki kömürünün önemli bir kalite sorunu var. 2019 Kömür Sektör Raporu’nda, Türkiye’deki kömürün çevre mevzuatına uygun olmadığını da belirten TKİ, kömürünün düşük kaliteli olduğunu her yıl yayımladığı sektör raporlarında tekrar tekrar ifade ediyor. Türkiye’deki linyit rezervlerinin %55’i MTA verilerine göre yakıldığında kilogram başına sadece 1000 ile 1500 kilo kalori enerji veriyor. Bir karşılaştırma yapmak adına şu örnek verebilir: Piyasa koşulları ile mücadele edemeyen kömür santrallarına sahip olan ve tüm kömürlü termik santrallarını kapatma kararı alan Almanya’daki linyitin en kalitesizi kg başına 7800 kilo kalori değere sahip.
Tüm dünya kömürden kaçarken, kömürlü termik santrallara sıklıkla teşvik vermek zorunda kalan bir ülkede kömürü ekonomiye kazandırmanın hiçbir ekonomik faydası da bulunmuyor. Türkiye kömür zengini değil ve var olan kalitesiz kömürü ekonomiye kazandırmak adına atıldığı söylenen adımlar kömürde dışa bağımlılığı artırıyor. Uzmanlar, kömür olmadan da ekonomik büyümenin başarılabileceğini söylüyor. Bu aynı zamanda Türkiye’nin iklim değişikliğine neden olan emisyonlarını da düşürebileceği anlamına geliyor.